Genel

Yabancı yatırımcı ekonomiye güvenmeye mi başlıyor?

Son yıllarda uygulanan ekonomi politikaları ve yargı bağımsızlığına ilişkin tartışmalar nedeni ile Türkiye piyasasından uzaklaşan uluslararası sermaye, son haftalarda yeniden Türkiye’ye ilgi göstermeye başladı.

Geçen hafta Türkiye’nin kredi risk priminin (CDS) 2,5 yıl sonra ilk kez 300 puanın altını görmesi ve son 1,5 ay içerisinde hisse senedi ve Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) alarak Türkiye’ye giriş yapan yabancı sermaye miktarının 2,7 milyar dolara ulaşması, “Yabancı sermaye Türkiye ekonomisine yeniden güvenmeye mi başlıyor?” sorusunu gündeme getirdi.

Uluslararası kredi derecelenme kuruluşlarının Türkiye’nin kredi notuna ilişkin olumlu açıklamalar yapması ihtimali güçlenirken önümüzdeki aylarda yabancı sermaye girişinin devam etmesi bekleniyor. Ancak kredi notu “yatırım yapılamaz ülke” seviyesinde olan Türkiye, hâlâ ekonomiyi ayağa kaldırmak için ihtiyacı olan büyük çaplı uluslararası sermaye yatırımlarını çekmeye uzak bir görünüm sergiliyor.

“Türk Lirası’na geçiş zamanı geldi”

Bu günlerde Merkez Bankası (TCMB) toplam rezervleri, bir hafta içinde 1 milyar 225 milyon dolar artışla 141 milyar 374 milyon dolara çıkarak tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Net uluslararası rezervler ise aynı haftada 3,4 milyar dolar artışla 38,1 milyar dolara yükseldi.

Yine TCMB verilerine göre, 8 Aralık haftasında portföy girişinde uzun zaman sonra ilk kez 1 milyar dolar eşiği aşıldı. Uluslararası yatırımcılar bir hafta içerisinde 562,4 milyon dolarlık net hisse senedi ve 891,4 milyon dolarlık net DİBS alımı gerçekleştirirken yabancı yatırımcının haftalık toplam net portföy girişi, 1 milyar 453,8 milyon dolar ile 21 Temmuz 2017’den bu yana en büyük haftalık sermaye girişi oldu.

“Tüm gelişen ülkelere giriş var”

DW Türkçe’ye konuşan Beykoz Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Evren Bolgün, son haftalarda Türkiye’ye gösterilen yatırımcı ilgisinin küresel piyasalardaki hareketlenme ile doğrudan ilgisi olduğunu söylüyor.

Son birkaç ay içerisinde tüm gelişen ülke piyasalarına para girişi olduğunu, risk iştahının arttığını dile getiren Prof. Bolgün, “Evet son 6 haftada Türkiye’ye toplamda yaklaşık 3 milyar dolarlık giriş oldu ama diğer gelişmekte olan ülkeler ile karşılaştırıldığında bu miktar çok küçük kalıyor” diye konuşuyor.

“Sadece faiz politikası yeterli olmaz”

Buna rağmen Türkiye’nin ekonomisindeki sorunlar ve yakın coğrafyasındaki Ukrayna-Rusya ile İsrail-Hamas savaşlarına rağmen uluslararası yatırımcıdan ilgi görmesinin önemli olduğunu kaydeden Bolgün, “Ancak hâlâ faizler yabancı yatırımcı açısından çok tatmin edici seviyelerde değil. Türkiye’ye ilişkin bekle-gör politikası büyük oranda devam ediyor diyebiliriz. Yine de küresel risk iştahının etkisiyle, önümüzdeki aylarda da bir miktar sermaye girişi devam edecektir” şeklinde konuşuyor.

Özellikle 31 Mart seçimlerinden sonra hemen faiz indirimine gidilmesinin uluslararası yatırımcıyı ürküteceğini ve daha da uzaklaştırabileceğini vurgulayan Prof. Bolgün, “Ekonomi yönetiminin yalnızca faiz politikası ve sözlü yönlendirmelerle, Türkiye’nin ihtiyacı olan büyüklükte uluslararası sermayeyi çekmesi çok zor. Hele doğrudan yatırım konusunda beklentiler çok zayıf hâlâ. Mutlaka gerekli yapısal reformların yapılması ve hukukun üstünlüğü konusunda mesafe kat edilmesi gerekiyor” şeklinde konuşuyor.

Şimşek’in yatırımcı turu sürüyor

Geçen hafta İspanya’da uluslararası sermaye çevreleri ile görüşmeler yapan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, İspanya merkezli 2 trilyon dolar büyüklüğündeki şirketlerin ve finans sektörünün yöneticileriyle bir araya geldiğini ifade etti.

“Türk şirketlerine yoğun talep var”

DW Türkçe’ye konuşan Borsa Uzmanları Derneği Başkan Yardımcısı Yunus Kaya’ya göre, 2023 Mayıs seçimleri sonrasında Cevdet Yılmaz, Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Erkan ile ekonomi yönetiminde yapılan revizyon ve sonrasında TL’ye itibar kazandırmaya yönelik para politikasının uygulanması Türkiye ekonomisine ilişkin beklentileri olumluya çevirmeye başladı.

Özellikle Türkiye’nin ve Türk şirketlerin yurtdışındaki eurobond/sukuk ihraçlarına yoğun talep olduğuna işaret eden Yunus Kaya, “Türkiye’ye yönelik bu ilgi, geleceği önden satın alanların ilgisi. Türkiye ekonomi yönetimi kendini anlattıkça, rakamlar onları teyit ederek gelmeye devam ettikçe Türkiye’ye yönelik bu ilginin devamı beklenebilir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Moody’s değerlendirme yapmadı

Ekonomide yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin kredi notunun da yükseltileceği beklentisini artırdı. Türkiye S&P, Moody’s ve Fitch Ratings olmak üzereüç b yük uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu tarafından ‘Yatırım Yapılamaz’ ülkeler arasında gösteriliyor.

Geçen hafta özellikle uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu “Önemli derecede spekülatif” olarak tanımlanan B3 seviyesinden daha yukarıya çekeceği beklentisi oluşmuştu. Ancak Moody’s’ten yapılan açıklamada, takvimde hakkında değerlendirmede bulunulması için 15 Aralık tarihi verilen Türkiye için güncelleme yapılmadığı bildirildi.

“Moğolistan ve Mısır ile aynı nota sahibiz”

Yunus Kaya, Türkiye’nin cumhuriyet tarihinin en iyi kredi notuna 2013’te eriştiğini hatırlatıyor. Bu dönemde üç büyük kredi notu veren kurumdan ikisinin Türkiye’ye “Yatırım Yapılabilir Ülke” notu verdiğini ifade eden Kaya, şunları söylüyor:

“Bu iki yıl sürdü. Yani 2013-2015 arası aynı seviyede kaldık. Fakat sonrasında her yıl biraz daha geri çekildik. 2021’de hiç kimse notumuzu indirmedi ama 2022’de farklı ekonomi politikaları devreye girince, üçü de notları indirdi. Türkiye şu anda Moğolistan ve Mısır ile aynı notlara sahip. Eğer herhangi biri bir kademe iyileştirirse; Papua Yeni Gine, Kamboçya ve Kenya ile aynı not düzlemine gelmiş oluruz.”

Türkiye’nin kredi notu bağlamında birlikte yer aldığı ülkelerin gelişmekte olan ülkeler liginin çok altında kaldığını kaydeden Kaya, “Daha önce dengimiz olarak gördüğümüz komşularımız Romanya, Bulgaristan, Yunanistan bize çok fark attı. Bir tek Rusya, savaş nedeniyle ilerleyemedi” diyor.

31 Mart yerel seçimlerine kadar yeni bir not artırımı ihtimalinin zayıf seyredebileceğini ama sonrasında ekonomideki tablonun netleşmesi ile not artırımlarının başlamasını beklediklerini kaydeden Kaya, “Potansiyelimiz o kadar güçlü ki, 2024 ve 2025’de 3 kademe çıksak dünyada sürpriz olarak görülmez bile. Tıpkı 2008-2013 arası yaptığımız gibi. Ancak mevcut yapısal sorunlar nedeniyle bu kadar seri bir artırımı beklemek doğru olmayabilir” şeklinde konuşuyor.

DW Türkçe

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu